KÖYÜM, KÖYÜM!
8 Ekim 2021 , Cuma
Romanlarda,
hikâyelerde; şehir sohbetlerinde; gurbet ellerinde anlatılan köylerden biriydi
köyüm.
Öyle köyüm
dediğime bakmayın, bir zamanlar dört bin beş bin nüfuslu, kocaman bir kasabaydı.
Deresinin
coşkun aktığı; buz gibi suların çeşmelerden şarıldadığı; koyun, inek, deve sürülerinin
yaylalarda otladığı; yollarının, sokaklarının insandan dolup taştığı; çoluğun
çocuğun sokaklarda oyun peşinde koşturduğu; bolluk bereketin hiç eksilmediği;
dağının, taşının, toprağının altın değerinde olduğu köyüm; şimdi bir virane; ne
bir coşkun akan deresi, ne çeşmesinden şarıldayan suyu ne güzelim evleri; ne
koşup oynayan çocukları ne de sokaklar dolusu neşeli insanları kaldı.
Sosyal
medyanın yeni iletişim araçlarından biri olduğu; ülkenin değil dünyanın bir
bilgisayara, cep telefonuna sığdığı şu zamanlarda her gün köyümden birilerinin
öldüğünü sosyal medyada görmek beni kahrediyor.
Nereden
nereye diyorum.
Gözümün
önüne eski günler geliyor.
Üzüntüm bir
kat daha artıyor.
Hep ölüm, hep
ölüm diyorum…
Yaşamak
anlamını yitiyor.
Anlamsızlaşıyor
her şey…
Tükenmek,
yok olmak…
Bir daha
olmamak…
Şimdi daha
iyi anlıyorum tarihi, coğrafyayı.
Coğrafya
kadermiş, diyorum.
Nerde o
güzelim yüzler?
Şimdi
anılardan ibaretler…
“Yaşam boş
mu?” sorusu ile dolu her yanım…
Köylülerimi
kaybettikçe dünyadan kopar elim ayağım.
Köyden kente
göçler sonucunda, köyler tamamen boşaldı. Demografik yapı bozuldu.
Benim gibi
köyde doğup büyümüş birine; her ölen köylümün ardından ağlamak, yas tutmak
kaldı.